23 Şubat 2010

Neler yaptım?

Doğum günü kutlaması çoktan bitti de tembelliğimden hiç birşey yazamadım. Güzel geçti. 3o'lu yaşlar başladı hadi hayırlısı.
Yazamadığım bugünlerde neler mi oldu? KPSS kursum nihayet başladı. Çalışma isteğim günden güne azalıyordu artık iyi oldu. İnsanın uyanması için bir sebebinin olması güzel. İşe giderken pazartesi ne zaman başladı cuma ne zaman oldu anlamazdım bile. Hele hafta sonları öyle kıymetliydi ki. Şimdi değil günler günün her saatinin farkındayım. Tatiller hiçbir şey ifade etmiyor. Cuma akşamüstlerinin mutluluğunu yaşamayı özledim hatta Pazartesi sabahlarının sıkıntısını bile. Biliyorum ama işe başlayınca da(inşallah birgün) bu yazdıklarımı okuyup delisin diyeceğim kendime. Neyse bu günlük rutinimin dışında bir güzellik de oldu. Geçen hafta sonu İstanbul'a gittik. Güzel değil çok güzel geçti. Böyle ara sıra kısa kaçamaklar yapmayı severiz kabişimle ben. Fotoğraflarla İstanbul gezimizden bahsedeceğim daha sonra. Şimdi gidip biraz ders çalışmalı. Kabiş gene nöbetçi ben gene yalnız...

09 Şubat 2010

Yaş 30...


Bugün 30 yaşıma girdim. 1 yıl öncesinden başlamıştım tasalanmaya eyvah seneye 30 oluyorum diye. Doğum günü filan istemiyorum ona göre demiştim. Oysa ki haftasonu kabişim, annem babam kardeşim kutladık doğumgünümü. Yıllardır değişmeyen pasta üfleme ve fotoğraf çekme seremonisi gene yapıldı. Bugünde kabişimle ben başbaşa kutlayacağız. (ilk defa hediyesi hakkında hiç bir fikrim yok)
Düşündüm de ne değişti ki 30 olunca. Gene aynı Duygu'yum gene aynı minik dünyamdayım. Dünden farklı bir ben yok bugün. Bu sabah kardeşimin de dediği gibi öyleyse ''hoşgeldim 30'lu yaşlara!''

05 Şubat 2010

..........

Mutluluk insanı tatlı yapar.
Başarı ışıltılı...
Zorluklar güçlü...
Hüzün insanı insan yapar,
Yenilgi mütevazı...
Tanrı'ya asla 'Neden ben?' diye sormayın.
Ne olacaksa olur...

Arthur Ashe

Fotoğraf Ankara Karagöl'de sonbahar pikniğinde çekildi.

02 Şubat 2010

Nereden nereye...

Boş bir gün daha. Düne göre daha da boş bir gün çünkü can kabişim bugün nöbetçi. Dün tezinin yazımı ile ilgilendim. Belki sıkıldığımı düşündü ama ben halimden memnundum. Keşke uzun uzun birşeyler yazmak için sebebim olsa. Yanlış hatırlamıyorsam 8 yaşındaydım, sarı sayfalı bir defterim vardı kendimce kısa hikayeler yazardım. Okumayı öğrendiğim andan itibaren kitap okumak, birşeyler yazmak en zevk aldığım şeylerdi. Şimdi biraz ara verdim okumaya çünkü ders çalışmamı engelliyor. Okunmak için bekleyen bir kitap varsa onu bitirmeden hiçbir şey yapamam. Küçükten ders kitapları arasında Küçük Prens'i ve Çocuk Kalbi'ni, Ömer Seyfettin ve Gülten Dayıoğlu serilerini az mı okumadım.

Yazıya nasıl başladım nereye geldim... Ne oldu da eskilerden bahsettim... Özledim galiba. Çocuk olmayı özledim. 30'uma 1 hafta kalmışken de özlemek manidar doğrusu.