29 Mart 2010

Kabişimle Eymir Gölü, annemle bir pazar günü...


Ankara'daki sayılı güzel yerlerden biri...Eymir Gölü. Cumartesi öyle güzeldi ki hava. (bugünün tam tersi) Göl etrafında yürüdük kabişimle. Bol bol yürüdük çünkü akşama evde film eşliğinde pizza keyfi vardı. Bol oksijen, sakin huzurlu bir gün ve güzel bir yemek..daha ne olsun.

Pazar günü canım nöbetçiydi. Anneme gittim bende. Annemle dolu bir gün geçirdim. Yemek yaptık, gazete okuduk, bitki çaylarımızı içerek sohbet ettik, tv izledik, ben arada ders çalıştım. Evlenmeden önce birlikte geçirdiğimiz zamanlar gibiydi. Aslında o anları yaşarken kıymetini pek bilemiyormuşum gibi geliyor. Anneme gittikten birkaç saat sonra evimi özlüyorum.Kabişimle geçirdiğim zamanda olsak diyorum.Ama biliyorum ki yıllar yıllar sonra annemle yaşadığım her dakikayı burnumun ucu sızlayarak hatırlayacağım. Aslında şu anda bunları yazıyor olmam dünü annemle doyasıya geçirdiğimi göstermez mi? İyi ki hayatımdasın...!

24 Mart 2010

Karadeniz Ereğli'de bir gün...

Baharı bekliyorum demiştim. Bahar geldi bizde ilk hafta sonu kaçamağımızı yaptık. Bizim için deniz olsun da sabah erkenden düşeriz yollara, iyot kokusunu içimize çeker,denizi eller, bir iki tane de deniz kabuğu toplar yorgun ama mutlu döneriz evimize. Uzun zaman yaşamadım deniz olan bir yerde yüzmeyi de çok sevmem ama deniz çok rahatlatır beni. Hayallerimde hep deniz olan bir yerde yaşamak vardır.Deniz kenarında yaşayan insanlara imrenerek bakarım acaba farkındalar mı bu güzelliğin diye.
Güzel bir gündü.Deniz de çok güzeldi Karadeniz Ereğli'de. Ayrılırken mis kokulu Osmanlı çilek reçeli de aldık. Akçakoca yolunda enfes Karadeniz pidelerimizi de yedik. Hem gözümüz hem ruhumuz hem de midemiz bu geziden nasiplendi. Devamı gelir daha bu kaçamakların bahar geldi ya...

15 Mart 2010

Bahar'ı beklerken...

Cemre de düştü güneşi de gördük bahar geldi diye sevinirken dünden beri kış yaşanıyor Ankara'da. Havanın böyle sıkıcı olması insanın ruhunu bu kadar mı etkiler...Bütün gün temizlik yapıp KPSS çalışmakla geçti. Kabiş bugün nöbetçi o nedenle gün uzadıkça uzadı. Neyse az kaldı bugünün bitmesine. Yarın daha ferah bir gün olur umarım.
Yukarıdaki fotoğraflar hafta sonundan.Cumartesi hava fena değildi. Bizde arkadaşlarımızla Papazın Bağı'na gittik.Ankara'nın yıllardır bozulmamış nadir güzel yerlerinden biridir. Semaverde çay, gözleme ve güneşe rağmen yanan soba eşliğinde sohbet...Havalar ısınınca eminim daha güzel olacak orası. Hazırlıklar başlamıştı zaten masalar dışarıya taşınıyordu dökülen yapraklar temizleniyordu. Tek bir şey eksikti bahar.Gelsin artık bahar.

08 Mart 2010

Mutfakta biri mi var?


Mutfağımızda enfes kokular...gene bir noodle akşamı daha. İşten yorgun argın gelmiş ama söz konusu çin yemeği olunca mutfakta benim kabişim.Minik çırağı olarak doğrarım sebzeleri jülyen olarak, çeşitli sos ve baharatlarla o lezzetlendirir yemeğimizi. Yanında da rose şarap...
Akşam değil sadece, gece yarısı bile kalkıp noodle yapıp yemişliğimiz vardır. Yemek yemeyi zaten severiz ama çin yemeğini daha bir başka severiz biz.

01 Mart 2010

İstanbul'da bir haftasonu...

İstanbul'a ilk 1994 yılında gitmiştim. İlk görüşte de sevmiştim. Ama sonra yaşamaya başladıkça, o şehirden yavaş yavaş uzaklaştım. Hatta öyle bir uzaklaştım ki üniversite eğitimi için attım kendimi Ankara'ya. Tatillerde gittim sadece. Kabişim gelirdi beni görmeye biz onunla sabahtan akşama gezerdik İstanbul'u. O zamanlar göz kırpmaya başlamıştı İstanbul bana yeniden. Ama hiç oralı olmuyordum. Varsa yoksa Ankara... güvenli şehirdi, öğrenci şehriydi, sakindi, her yer yakındı. Sonra birden Ankara tükendi.Kabişimle ben tükettik. Gerçi o İstanbul'u hep çok sevdi, farkında olmadan da bana tekrar sevdirdi sanırım. Şimdi iş gereği ''mecburen'' Ankara'dayız. Ama gönlümüzde de dilimizde de İstanbul var. Bu küçük kaçamaklarla dindirmeye çalışıyoruz İstanbul özlemini, hayal kuruyoruz orada yaşamaya dair...Olurda gidersek İstanbul'a, bakalım bizi tatillerde ki kadar güzel karşılayacak mı?