27 Kasım 2010

Oğlum ve ben

Bu aralar pek keyfim yoktu. Hamileliğimin başından sıkıntı yaşamadım ama şu 2 haftadır eklem ağrılarım yüzünden biraz sıkıntıdayım.Birde çevremde sürekli doğum yakın galiba laflarını işitmekten bıktım.Çünkü henüz 6.5 aylık olan karnım 8 aylık gibi gözüküyormuş.

Neyse ki dün doktor kontrolümüz vardı.Miniğimin iyi olduğunu biliyordum çünkü hareketleri ile bana keyfinin yerinde olduğunu söylüyordu.Nitekim iyiymiş.Hatta haftasına göre kilosu biraz fazlaymış.Annesininde kilosu fazlaymış :( Ama oğlumun kilosunun fazla olması benim yediklerimden değil yapısalmış.Yani benim yediğim bana yaramış.Bundan sonrası için dikkat etmem gerekiyor.Şeker yüklemesi de yapıldı neyse ki onda birşey çıkmadı.

Karnımın neden bu kadar büyük olduğunu sordum doktoruma.İç karnım dar olduğundan karnımın büyük olduğunu söyledi.Tombik oğlumunda bunda payı var tabii.Birde yan yatıyormuş miniğim doktor bu sadece sana rahatsızlık verebilir dedi.Belliydi zaten karnımda kafayı yaslıyor sağ tarafa bacaklar karnımın solunda.Boydan boya keyif yapıyor.Kafasını okşamak öyle keyif veriyor ki.Çok farklı bir duygu daha doğmadan ona dokunmadan onunla kurduğum iletişim bambaşka.

Eklem ağrıları içinse yapılacak bir şey yokmuş.Ağrı kesici içebilirsin dedi ama içmek istemiyorum.Kalsiyum takviyesi zaten alıyorum.Sanırım doğumla birlikte son bulacak.Hele bir sağlıkla doğsun kendim için istediğim tek şey koşmak!Evet tüm gücümle koşmak istiyorum.Sanki o zaman hafifleyip ağrılarımdan kurtulacakmışım gibi geliyor.

Bazen düşünüyorumda zaman çok yavaş geçiyormuş gibi geliyor.Kucağımda olsun istiyorum oğlum.Ama sonra annemin dediğini hatırlıyorum "ne zaman büyüdün şimdi de anne oluyorsun" diyor.Anneme göre de zaman çok çabuk geçmiş.Sanırım bu anların her dakikasının tadını çıkarmalıyım.Oğlumun her anını keyifle yaşamalıyım.

22 Kasım 2010

Mimlendim! Konu mu? bebek-çocuk kitapları

Yeni bir blogcu olarak ilk defa mimlendim sevgili DeryAze (http://www.deryaze.com/ ) tarafından.Çok mutlu oldum ama farkettiğimde biraz geç olmuştu.Özürlerimi iletiyorum buradan.

Mim konusu: bebek-çocuk kitapları.Bu konu hakkında fazla düşünmemiştim sadece bir akşam ortim bana dönüp oğlumuza kitap okumayı sevdirmeliyiz dediğinde sever herhalde kitap okunan bir evde büyüyecek demiştim ve ondan sonrada düşünmeye başlamıştım.Nereden başlamalı diye.Kendimi düşünüyorumda Küçük Prens,Çocuk kalbi,Gülten Dayıoğlu ve Ömer Seyfettin serilerini zevkle ve defalarca okumuştum.Umarı oğlumuzda zamana uymaz ve kitap okumaktan zevk olan biri olur.Bende bu düşüncelerle keyifle cevapladım soruları...

1. Boncuğunuza kitap seçerken en önem verdiğiniz kriterler nelerdir?

Boncuğumuz minicik olduğundan henüz kitap seçme aşamasına gelemedik ama sanırım okurken keyif almasını ve aynı zamanda bir şeylerde öğrenmesini sağlayacak kitaplar seçeriz.

2. Bir kitabın kapak tasarımı sizi cezbeder mi?

Kitabın adından sonra dikkatimi çeker.

3. Çocuk kitaplarının didaktik yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

Doğru bulmuyorum ve kitap okumaktan soğutacağını düşünüyorum.

4. Çocuk kitaplarındaki resimler nasıl olmalı sizce? Hikayesini beğendiğiniz bir kitabı illüstrasyonlarından dolayı almamazlık ediyor musunuz ya da tam tersi oluyor mu? Hikayesi uyduruk olan bir kitabı grafiklerine aşık olarak aldığınız oldu mu? Grafiklerde aradığınız temel özellikler var mı? Varsa nedir?

Çocuğun hayal gücünü daha da zenginleştirmesi açısından kitaplardaki resimler çok önemli ama çok fazla da gerçeklikten uzuak olmasını istemem.Henüz kitap almadık miniğimize ama ilk alacağımız kitabın bol resimli olmasını isterim önce ben sonra da miniğimiz kendi masalını anlatabilir belki resimlere bakarak.

5. Çocuğunuzun şu anda en sevdiği 3 kitap hangileri? Bu kitapların bir ortak yönü var mı?


Henüz bir kitabı olmadığı için bilemiyorum.Dilerim ilerde seveceği bir sürü kitabı olur.

6. Bir çocuk kitabı yazsanız hangi temayı işlemeyi düşünürdünüz, ya da temasız öyle bir masal mı uydururdunuz?

Çocuğun dünyasına fark ettirmeden bir şeyler katacak eğlenceli masallar yazmak isterdim.

12 Kasım 2010

Zerde sever misiniz?


Nerden aklıma esti bilmiyorum.Aylar önce canım istemişti birden.Malzemelerini hazır etmiştimde elim gitmemişti bir türlü yapamamıştım.Dün yaprak saracaktım pirinçleri görünce hadi dedim zerdeyi de yapayım.
Değişik bir tatlıdır yapımı kolaydır ama bana nedense çok özel bir tatlıymış gibi gelir.Ölçü kullanmadım tarife bakmadım içimden geldiği gibi yaptım.Nasıl mı yaptım? Önce safranı gül suyu ve azıcık suda beklettim.O güzel rengini bıraksın diye.Tencerede su ve pirinci biraz pişirdim sonra içine şeker, mısır nişaştası, toz haline getirdiğim dolmalık fıstıkları ve safranlı karışımı kattım.Karıştırdım koyulaşına kadar.Sonra kaselere döküp üzerini dolmalık fıstık ve kuş üzümü ile süsledim.
Belki tarifine sadık kalmadan yaptım ama ortaya çıkan lezzet istediğim gibiydi.Hafif serin bir tatlı oldu.Kasım ayında olsakta bu güzelim havalarda hiçte fena olmadı bu tatlı.
Bu aralar en çok keyif aldığım şey mutfağa girip yemek yapmak.Zaten çok severim eliminde lezzeti olduğunu söylerler.Eee...göbişte zorlayınca diğer ev işleri için en keyiflisi ve rahatı mutfakta vakit geçirmek.Hele ki ben mutfakta uğraşırken oğlumda tekmeleri ile eşlik ediyorsa bundan daha güzeli ne olabilir?

07 Kasım 2010

Gittik...gezdik...gördük...yedik...pek beğendik!

Çoktaaaan döndük Kastamonu gezimizden ama internet bağlantısındaki bir sorun nedeniyle yazamadım günlerdir.

Kısa ama çok güzel bir tatildi.Gidiş yolumuz biraz yorucuydu.Ilgaz'ı rahat geçtik ama Küre'de hem sis hem yağmur yolu çekilmez yaptı.Arada Kastamonu'da bir mola verdik gerçi.Bir konakta yöresel yemeklerin tadına baktık.Ecevit çorbası içtik, etli ekmek ve pastırmalı kurufasulye yedik.Kayseri'den farklı bence çok daha güzel olan bir pastırması vardır Kastamonu'nun.

Sonra yola devam ettik dediğim gibi zorda olsa İnebolu'ya vardık.İstediğimiz deniz manzarası olan dalga sesleri ile uyuyacağımız bir yerde kalmaktı öyle de oldu.Yakamoz tatil köyü hemen yol üzerindeydi ve tam istediğimiz gibi yerdi.Çok konforlu değildi ama istediğimiz konfor değildi zaten.O yüzden çok memnun kaldık.İlk gün fırtına vardı dalgalar felaketti ama sonra denizde havada çok güzeldi.Sahil yürüyüşlerimiz hem bize hem miniğimize pek iyi geldi.Öyle tekmeler attı ki sanki farkındaydı o da keyfimizin yerinde olduğundan.

İnebolu'ya bayıldım.Çarşısı,minik şehir meydanı,insanları, dükkanları,evleri ile zaman sanki durmuş gibi orada.Hele bir pazarı vardı.İşte dedik organik pazar asıl budur.Çeşit çeşit mantar aldık ve bir de enfes bir balkabağı.Yöresel lezzet olarak Haluşka mantısı yedik.Ama akşam Heyemola restaurant'da yediğimiz (aynı zamanda Yakamoz tatil köyüne ait bir yer) tazecik mezgit, palamut ve hamsi bir başkaydı.


































Aynı gün Abana'ya da gittik.Çok küçük bir sahil kasabası minicik bir meydanı var herşey o meydanın etrafında toplanmış.Çok sevimli bir yer ama iyi ki Abana'da değilde İnebolu'da kalmışız dedik çünkü bir saatte gezip bitirdik Abana'yı.Biz iki lezzet düşkünü peki burda nerede yemek yiyelim derken bir tur rehberi gördük meydanda ve ona sorduk.Bize Hacıveli konağını önerdi.Abana'nın dışında tepede bir yer.Manzarası ve yeri çok güzel.Eskiden bir ilkokulmuş.Öğrencilerin siyah beyaz fotoğrafları asılıydı.Atatürk'te zamanında orayı ziyaret etmiş olacak ki özel bir odası vardı.Yemeklerden çok ortam bizi memnun etti diyebilirim.

Pazar sabahı kahvaltıdan ve çok güzel bir havada yaptığımız sahil yürüyüşünden sonra yola çıktık.Tabii giderken sis yüzünden göremediğimiz güzellikleri dönüş yolunda görüp hayran kaldık.Dura dura gittik.Hele Ilgaz'da kar çok güzeldi.
Dedim ya kısacık bir tatildi diye.Ama öyle uzaklaşmışız ki Ankara'dan, döndüğümüzde sanki günlerdir tatildeymişiz gibi geldi.Çok güzel geçti, geçen hafta bu saatler diye oraları özlemle hatırlıyoruz şimdi.