29 Nisan 2010

Dünden bugüne...

Günlerim oldukça sakin geçiyor.Bu sakinliğime eşlik edecek bir filme gittik dün gece. SİYAH BEYAZ. SİYAH BEYAZ Ankara'da 25 yıldır açık olan bir bar aslında. Bir kerede olsa gitmişliğimiz vardı. Bar da ilk dikkatimi çeken duvarda asılı olan siyaz beyaz fotoğraflar olmuştu.İçlerinde kimler kimler vardı... Duvar dediğime bakmayın duvarlar fotoğraflarla doluydu.Bir bar ne kadar sakin olabilir? Ama sakin bir ortamı vardı.Çok hoşuma gitmişti. Film de aynı sakinlikteydi benim için. Ankara'da çekilen nadir filmlerden olması da ayrıca güzel geldi bana. Karakterler çok iyiydi.Ben Tuncel Kurtiz ve Derya Alabora'ya bayıldım ki Derya Alabora sadece filmde 1o dakika vardı. Ortim doktor rolündeki Nejat İşler'i daha çok beğendi.Bilmem artık meslek mi çekti?:) Kısacası beğendim.Ama film bitince dedim ki Ankara 'da hiç yaşamamış biri bu filmi izlese acaba onda ne gibi duygular uyandırır? Film sonrası diyete bir dondurma molası verdik. Ankara'daki sayısız(!) alışveriş merkezlerinden biri olan Kentpark Gelato da yediğimiz dondurmalar bizi biraz hayal kırıklığına uğratsa da güzel bir akşam oldu.

Bugün gene aynı sıradanlığı ve sakinliği ile devam ediyor. Dershaneye gittim geldim.Rutin ev işleri, yemek derken akşam oluyor bile. Yemek sonrası kayınvalidemlere ziyarete gideceğiz sonra da sağlık yürüşümüzü yaparız. İşte böyle minik dünyamdan haberler...

25 Nisan 2010

Beni bu güzel havalar mahvetti...


Bütün bir kış herkes hasta olup dururken ne güzel olmuyorum (grip aşısı olmuştum çünkü) diye etrafta dolaşıp duran ben şu güzelim bahar havasında hasta oldum. Bol bol c vitamini,kayınvalidemin meşhur tavuk suyu çorbası, zencefilli süt derken bugün biraz gözüm açıldı. İlaçlarında etkisiyle uyudum da uyudum.Ortim de Cuma ve bugün de nöbetçi olunca yalnız yalnız baktım kendime. Bir ara dün Gölbaşına yürüyüşe gittik.Temiz hava iyi geldi ama gene uyudum dönünce. Ne zaman hasta olsam küçükken hasta olduğum zamanlar ve babam gelir aklıma.Çoğu kişinin aksine ben hasta olunca babamın bana bakışını hatırlarım.Hemen portakal suları sıkar, ıhlamur demlerdi. Gece yarısı çok zaman başımda bekler bulurdum onu. Farklıydı ilişkimiz ya da çoğu baba kız gibi çok düşkündük birbirimize. Araya zamanla bazı pürüzler girsede o bağ hiç bozulmadı. Dedim ya yalnızdım bütün tatil yattım diye düşündüm işte habire geçmişe gittim. Aslında şu halime yağmurlu bir Ankara havası yakışırdı ya hava da inat gibi çok güzel. Neyse balkona çıkar ektiğim çilekleri seyrederim bende. Daha bahar yeni geldi zaten...Çok vakit var tadını çıkarmaya.

19 Nisan 2010

Belirsizlik...

Yalnızım bugün gene, ortim nöbetçi. Uzun zamandır yoktu nöbetleri alışmıştım.Zor geldi bugün. Zaten canım sıkkın.Önemli bir şey değil.Rutinlik canımı sıktı herhalde. Gerçi hafta sonu fena geçmedi. Cumartesi arkadaşlarla dışarı çıktık. Sonra ortimle alışveriş yaptık. Hafta sonu demedim sabahları gene yürüşüye çıktım. Ama içimdeki sıkıntı pek hafiflemedi.Ara sıra oluyor böyle.Bu belirsizlik canımı sıkıyor.KPSS' ye çalışıyorum ama sonu iyi olacak mı diyorum. Bu arada iş başvurusu yaptım cevap bekliyorum. Gerçi işsizlik yoktu değil mi?Sanal işsizlik vardı.Bu durumda bende sanal işsiz oluyorum :)) Evde de olsam zaman nasıl geçiyor anlamıyorum aslında. Ders çalışmak ve rutin ev işleri dışında kendimi bir şekilde oyalıyorum.Bir yandan da düşünmüyor değilim ilerde bu zamanları arar mıyım diye. Çocuk olmuş, ben çalışıyorum ve bir yandan da ev hanımlığı devam ediyor.... Şimdi düşününce o tempo güzel geliyor.Boş zamanlarımın daha çok kıymetini bilirmişim o boş zamanlardan daha çok keyif alırmışım gibi geliyor. Bilmiyorum ki gelecek ne getirecek. Flash Forward dizisindeki gibi geleceğimizden bir anı görebilseydik ne olurdu acaba?

13 Nisan 2010

Yemek mi? Yememek mi?

Günlerim yeşillik yıkayıp, salata yapıp sebze pişirmekle geçiyor. Diyetteyiz ortimle. Hamilelik öncesi kilo vermem gerektiğini düşündüm.En az 5 kg verirsem daha iyi hissedeceğim kendimi. Orti de akşam yürüyüşleri ile destek oluyor bana. Diyetisyene gittim, 3 haftadır yediklerime dikkat ediyorum ama veremiyorum diye.Metabolizmam zaten düşüktü.Yaş 30 olunca tabii bende bir güzel yiyince kilolar bir güzel yerleşmiş. Metabolizmamı hızlandırmam gerekiyormuş.Günde en az 1 saat tempolu yürüyüş önerdi.Bol bol da yeşillik.Semizotu ve çilek metabolizmayı hızlandırıyormuş bu arada.

Her sene diyete girerim zaten ben, ama bu sefer kararlıyım. Çünkü eskisi gibi olmuyor yani 20' li yaşlardaki gibi ha deyince kilo verilmiyormuş. Ama yerken öyle olmuyor tabii.Hele benim gibi yemek yemek sadece karın doyurmak değil de bir zevkse kilolar farketmeden geliveriyor.
Gerçi şu anda eskisinden daha çok yiyorum daha doğrusu sık sık yiyorum. O yüzden diyet kesinlikle yememek değil sürekli yemek. Bakalım bu sefer ki diyet maceram nasıl sonuçlanacak?

07 Nisan 2010

Rebeka


.....Hayatın en ufak bir sademesi bir insanı kırıyor, hırpalıyor ve kalbi yaralıyor.Halbuki yaş ilerledikçe tecrübe çoğaldığı için hayatın darbeleri eskisi kadar tesir etmiyor.Kırıcı bir söz ancak incitiyor yaralamıyor.Bir bakış insana bir ateşten gömlek tesiri bırakmıyor artık...
Sahaflardan almıştım bu kitabı.Konusu yada arka kapak yazısı değildi beni çeken. 1941 yılında basılmış,ilk sayfasında el yazısı ile birşeyler yazıyor.Birilerine zamanında hediye edilmiş belkide. Kitabın cildi şimdi ki kitapları düşünürsek çok farklı. Ne zamandır duruyordu kitaplıkta. Okuyorum bir haftadır. Eski kelimeler geçiyor içinde ama anlaşılmayacak gibi değil.Konusu ve karakterleri ile sürükleyici bir kitap.Okurken düşünmeden edemiyorum, kimbilir kimler okudu bu kitabı kimlere hediye edildi ilk kim aldı.....Kitap zaten değerli önemlidir benim için ama böyle eski kitapları okurken artı bir değeri oluyor verdiği keyifte bir başka tabii.
Şimdi dönüyorum ben kitabıma bir yandan merakla okurken bir yandan da bitmesini istemeyerek....

03 Nisan 2010

Sensiz 1 yıl geçti...


Bugün dedemi kaybedeli 1 yıl oldu...


Dedemle ilişkilerim küçükken hep mesafeliydi. Sevgisini pek belli etmeyen, sert ve otoriter biriydi. Üniversiteyi okumak için Ankara'ya geldiğimde 5 yıl anneannem ve dedemle birlikte yaşadım.İyiki de yaşamışım.Kafamda küçüklükten beri yer etmiş dede figürü tamamen silindi.Her sabah beni okula uğurlardı.Hatta üniversitenin ilk günü beni okula bile götürmüştü :)) Nişanlıyken kabişim beni eve bıraktıktan sonra cama koşar el sallardım sonra arkamı bir dönerdim gülerek beni izlediğini görürdüm. TRT 4 'de sürekli Türk Sanat müziği dinlerdi ben elime kumandayı alıpta kanalı çevirince önce kaşlarını çatar sonra ses etmezdi. Hasta olduğumda küçük bir çocukmuşum gibi hastahaneye götürürdü.Belki basit şeyler gibi gelebilir bunlar ama ben paylaştığımız her ufacık anda onu daha iyi tanıdım daha da yakınlaştım.

Hastalandı.Yaşamak için resmen asıldı hayata.2 sene dayanabildi. Hep gecenin bir yarısı ölüm haberini alacağım diye düşünürken son nefesinde yanındaydım. Belki geç dede torun olduk ama dolu dolu yaşadık o 5 yılı. Nurlar içinde yat dedem.Yaramaz patin seni çok özlüyor.